HABER/ YILMAZ PARLAR
ADANA
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
21.
ULUSLARARASI ALTIN KOZA
FİLM FESTİVALİ BAŞLIYOR
TÜRK
SİNEMASI’NI ALTIN KOZA
HEYECANI SARDI..
Bu
yıl 15-21 Eylül 2014
tarihleri arasında düzenlenecek
Adana Büyükşehir Belediyesi
21. Altın Koza Film Festivali
için geri sayım başladı.

Ülkemizin
önemli kültür – sanat
etkinliklerinden biri kabul
edilen festival, bu yıl da ülkemizden
ve dünyadan kısa ve uzun
metraj filmler ile
belgeselleri sanatseverlerle
buluşacak. Festivalin gösterim
bölümünde dünyadaki çeşitli
festivallerden ödül almış
filmlerin Türkiye prömiyerleri
gerçekleşecek. Festivalde
205 film sinemaseverlerin beğenisine
sunulacak.
Ulusal
Uzun Metraj Film Yarışması,
Akdeniz Ülkeleri Kısa Film
Yarışması ve Ulusal Öğrenci
Filmleri Yarışması yılın
iddialı yapımlarının çekişmesine
sahne olacak.
Bunların
yanı sıra atölye çalışmaları,
söyleşiler, sergiler,
konserler de festival kapsamında
sanatseverlerle buluşacak.
TÜRK
SİNEMASI’NIN 100. YILI
ALTIN KOZA’DA KUTLANACAK
Festivale
damga vuracak tema ise, Türk
Sinemasının 100. yılı…
16 Eylül Salı günü gerçekleştirilecek
Açılış Töreni’nde
sinemamızın 100. Yılı,
sinema emekçilerinin katılımıyla
kutlanacak.
Yine
Türk Sineması’nın 100. Yılı
temalı söyleşiler ve
sergiler 15 – 21 Eylül
haftası boyunca sanatseverle
buluşacak.
FESTİVAL YARIŞMALARI
Ulusal
Uzun Metraj Film Yarışması
Son
bir yıl içinde çekilmiş Türk
filmlerinin başvurduğu yarışmada,
12 film jüri önüne çıkacak.
Finalist
filmler şöyle:
Balık / Yönetmen: Derviş
Zaim
Beni Sen Anlat / Yönetmen:
Mahur Özmen
Deniz Seviyesi / Yönetmen:
Nisan Dağ, Esra Saydam
Firak / Yönetmen: Halil
Özer
Gittiler: Sair ve Meçhul /
Yönetmen: Kenan Korkmazİçimdeki
Balık / Yönetmen:
Ertan Velimatti Alagöz
Neden Tarkovski Olamıyorum? /
Yönetmen: Murat Düzgünoğlu
Nergis Hanım / Yönetmen:
Görkem Şarkan
Silsile / Yönetmen: Ozan
Açıktan
Toz Ruhu / Yönetmen:
Nesimi Yetik
Yağmur: Kıyamet Çiçeği /
Yönetmen: Onur Aydın
Yola Çıkmak / Yönetmen:
Evren Erdem
Başkanlığını
daha önce düzenlenen Altın
Koza Film Festivallerinde
en iyi film ve en iyi yönetmen
ödüllerini de almış olan
ünlü yönetmen Reha
Erdem’in üstleneceği jüride;‘11’e
10 Kala’ filmi ile yine Altın
Koza’da en iyi film ödülü
kazanmış yapımcı Nida
Karabol, ulusal ve uluslararası
pek çok ödüllü filmde görev
almış görüntü yönetmeni
Gökhan Tiryaki, geçen yıl
“Yozgat Blues” adlı
filmiyle Altın Koza’da en
iyi film ödülünü kazanan,
sinemamızın genç yönetmenlerinden
Mahmut Fazıl Coşkun, 20. Altın
Koza Film Festivali’nin en
iyi kadın oyuncu ödülü
sahibi Ahu Türkpençe,
Cannes’dan Altın Palmiye
ile dönen “Kış Uykusu”
filminde de yer alan ödüllü
oyuncu Ayberk Pekcan ile “Gönül
Yarası” ve “Av Mevsimi”
gibi birçok unutulmaz filmde
çalışmış müzisyen Tamer
Çıray görev alacak.
Yarışmada,
‘En İyi Film’ seçilecek
eser, 350.000 TL’lik ödülün
sahibi olacak. Tüm
kategorilerde ise, toplam
630.000 TL ödül dağıtılacak.
Ödüller, 20 Eylül Cumartesi
gecesi yapılacak Ödül Töreni
ile sahiplerini bulacak.
ULUSAL
UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASI
En İyi Film Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 350.000,00-TL.
Yılmaz Güney Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 75.000,00-TL.
Adana İzleyici Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 25.000,00-TL.
En İyi Yönetmen Ödülü:
Altın Koza Heykeli ve
50.000,00.-TL
En İyi Senaryo Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 20.000,00-TL.
En İyi Kadın Oyuncu Ödülü:
Altın Koza Heykeli ve
20.000,00-TL.
En İyi Erkek Oyuncu Ödülü:
Altın Koza Heykeli ve
20.000,00-TL.
En İyi Müzik Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 15.000,00-TL.
En İyi Görüntü Yönetmeni
Ödülü: Altın Koza Heykeli
ve 15.000,00-TL.
En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü:
Altın Koza Heykeli ve
10.000,00-TL.
En İyi Kurgu Ödülü: Altın
Koza Heykeli ve 10.000,00-TL.
En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu Ödülü: Altın Koza
Heykeli ve 10.000,00-TL.
En İyi Yardımcı Erkek
Oyuncu Ödülü: Altın Koza
Heykeli ve 10.000,00-TL.
Umut Veren Genç Kadın Oyuncu
Ödülü: Altın Koza Heykeli
Umut Veren Genç Erkek Oyuncu
Ödülü: Altın Koza Heykeli
Festival
kapsamında verilecek ödüllerden
biri de, SİYAD (Sinema
Yazarları Derneği)’nin
vereceği ‘SİYAD En İyi
Film Ödülü’.
21.
Adana Altın Koza Film
Festivali SİYAD En İyi Film
Ödülü’nü belirleyecek
sinema yazarları Elif Tunca,
Murat Özer, Selim Eyüboğlu’
dan oluşuyor
21.
Altın Koza Film
Festivali’nde Film Yönetmenleri
Derneği (Film-Yön) de En İyi
Yönetmen ödülü verecek.
Bölümün
jüri üyeleri yönetmenler,
Atalay Taşdiken, Canan
Gerede, Melik Saraçoğlu.
Ulusal
Öğrenci Filmleri Yarışması
Ülkemizdeki
güzel sanatlar ile iletişim
fakültelerinin sinema –
televizyon bölümlerine devam
eden öğrencilerin katılabildiği
ve filmlerin kurmaca,
belgesel, canlandırma ve
deneysel dallarında değerlendirildiği
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda
bu yıl, ülkemizdeki çeşitli
üniversitelerden 31 filmin
yarışmaya hak kazandı.
Ön
değerlendirme kurulunda;
sinema yazarı Senem Erdine, yönetmenler
Mehmet Güleryüz ve Ahmet Sönmez
görev yaptı.
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması’nda
her dört dalda en iyi film seçilen
esere 7.500 TL ödül
verilecek, toplamda 30.000 TL
ödül dağıtılacak.
Eser sahibi öğrenciler her yıl
olduğu gibi festivalde konuk
edilerek yurtiçi ve yurtdışındaki
sektör profesyonelleriyle bir
araya gelecekler. Eserlerinin
gösterimlerinin ardından çeşitli
söyleşiler yapacak,
etkinliklere katılacaklar.
Akdeniz
Ülkeleri Kısa Film Yarışması
Akdenizli
kısa filmcilerin buluşma
noktası haline getiren
geleneksel Akdeniz Ülkeleri Kısa
Film Yarışması’na İspanya,
Türkiye, Fransa, Yunanistan,
Hırvatistan, Portekiz,
Suriye, Ürdün, Slovenya, Lübnan
ve Kosova gibi ülkelerden
yaklaşık 500 eser başvurdu.
Kurmaca,
belgesel, canlandırma ve
deneysel dallarında toplam 63
filmin yer alacağı yarışmada,
her dalda en iyi film seçilen
eser, 10.000 TL’lik ödülün
sahibi olacak. Yarışmada
toplam 40.000 TL ödül dağıtılacak.
GÖSTERİM
BÖLÜMLERİ
DÜNYA SİNEMASI
Festival
yine dünya sinemasının seçkin
örneklerinin Türkiye Prömiyerlerini
gerçekleştiriyor.
Festivalde,
bu yıl yine merakla beklenen
filmlerin Türkiye ilk gösterimleri
yapılacak!
İşten
atılmanızı engelleyecek tek
şey mesai arkadaşlarınızın
alacakları primden vazgeçmeleri
olsaydı, ne olurdu? İki
Gece, Bir Gün (Two Days, One
Night) bu basit ama
devasa ikilem üzerinden dayanışma
ruhunu hatırlatıyor.
Oscar’lı Fransız kadın
oyuncu Marion Cotillard,
patronun işçiyi işçiye düşürüp
kenara çekildiği bu ahlaki
ikilemde başrolde. Cotillard'ın
bir hafta sonu boyunca işini
kaybetmemek için diğer çalışanları
iknaya çalışması, insan
onurunu sınava tabi tutuyor.
İki Altın Palmiye sahibi Belçikalı
kardeş yönetmenler Jean-Pierre
ve Luc Dardenne de yine yarıştıkları
Cannes'da “Oyuna gelmemek
gerek. Bu ekonomik değil
ahlaki bir seçimdir. Dayanışmaya
inanıyoruz” demişlerdi.
Güvenlik ve
refah adına yetki verdiğiniz
ama aksine sömürüldüğünüz
devlet ve sistemde haliniz ne
olur? Cannes'da en iyi senaryo
ödülü alan Leviathan, günümüz
Rusya'sının yükselişindeki
yolsuzluk ve ahlaki çöküşü
anlatan derin bir yozlaşma
filmi. Nitekim Kremlin'in de
memnuniyetsizliğini açıkladığı
üzere yetenekli sinemacı
Andrey Zvyagintsev, sıradan
bir vatandaşın mağduriyeti
üzerinden din, devlet ve
mafya sarmalını eleştiriyor.
İlk filmi “Dönüş” le
(2004) baş tacı ettiğimiz yönetmen,
filmin adını Eski Ahit'teki
deniz canavarı ve İngiliz
felsefeci Hobbes' un
'toplumsal sözleşmeyi önerdiği
ünlü kitabına nazire
“Leviathan” koymuş.
83
Yaşındaki efsane Fransız
sinemacı Jean-Luc Godard,
üç boyutlu yeni filmi Dile
Veda (Goodbye to Language) filmiyle
Cannes'da Jüri Özel Ödülü
aldı. Yaratıcı görselliğiyle
öne çıkan film, kadın-
erkek ilişkileri,
totalitarizm, Nazi iktidarı
gibi 20. yüzyılın en önemli
meselelerinden yola çıkarak
insanoğlunun her daim bel bağladığı
ama kuramadığı iletişimsizlikten
dem vuruyor, varoluş açmazımızı
müstehzi bir edayla parmağına
doluyor.
Bir
başka üstat, Kanadalı yönetmen
David Cronenberg'in Hollywood
taşlaması Yıldız
Haritası (Maps to the Stars) da
gayet müstehzi ve eğlenceli.
Ünlülerin karanlık sırlarla
dolu yaşamlarını ve yüzeysel
ilişkilerini tiye alan filmde
orta yaş sınırındaki gözden
düşmüş ve nerotik eski bir
starı canlandıran Julianne
Moore'un Cannes'da en iyi kadın
oyuncu ödülü alması şaşırtıcı
değil. Robert Pattison ve Mia
Wasikowska gibi genç starlar
da cabası.
Genç
İtalyan kadın yönetmen
Alice Rohrwacher, Mucizeler
(The Wonders) filmiyle
Cannes'daki ustaların arasından
sıyrıldı ve ikincilik anlamına
gelen Büyük Jüri Ödülü'nü
kazandı. Taşrada arıcılık
yapan bir aile üzerinden çevrecilikten
azınlık sorunlarına kadar
muhtelif konulara değinen
filmin merkezinde incelikli
bir yeni yetme hikâyesi var.
İngiliz
işçi ve orta sınıfı
insanlarına dair yaptığı
şahane incelikteki
filmleriyle sevdiğimiz Mike
Leigh, bu kez ünlü ressam
Turner'ın (1775-1851) hayatından
bir kesimi anlattığı Mr.
Turner’la karşımızda. Başroldeki
kadim dostu ve favori
oyuncularından Timothy Spall'ın
Cannes'da En İyi Erkek Oyuncu
ödülünü aldığı film,
soyuta yakın tablolarının
renk ve dinamiğiyle nice
sinemacıya ilham olmuş
ressamın ilham ve açmazlarını
anlatıyor. Görüntü yönetmeni
Dick Pope'un tablo misali görüntüleriyle
öne çıkan film, ressamın
dramatik çözülme anlarını
incelikle verişiyle takdire
şayan.
İngiliz
üstat Ken Loach'un İrlanda'daki
bağımsızlık mücadelesi
sonrası, 1930'lardaki politik
baskıları anlattığı Jimmy's
Hall, bu yıl yarıştığı
Cannes'a dayanışma havası
getirmişti. 2006'da Altın
Palmiye kazandığı “Özgürlük
Rüzgârı” ndan sonra
yeniden İrlanda açmazına dönen
Loach, memleketinden sürgün
edilen tek İrlandalı olarak
tarihe geçen Jimmy Gralton’ın
yaşamından bir kesit anlatıyor.
Jimmy, İngiltere'ye karşı
bağımsızlık yandaşı olduğundan
ABD'ye kaçmak zorunda kalmış
ve 10 yıl sonra döndüğü köyünde
yeniden açtığı halkevi
nedeniyle kilise ve yöre
zenginlerinin tepkisini toplamıştı.
Ünlü
oyuncu Asia Argento, 10 yıl
aradan sonra Incompresa filmiyle
yeniden kamera arkasında. Boşanma
arifesindeki sanatçı ailesi
tarafından ihmal edilen Aria
adındaki dokuz yaşındaki kızın
1980'lerde yaşanan öyküsünde
kuşkusuz Argento'nun kendi geçmişinden
de izler var ama yönetmen bu
kez kara mizahı eksik etmemiş.
Sadece kedisinden teselli
bulan Aria sevgisizlik ve yanlış
anlaşılmanın sarsıntısıyla
beklenmedik bir karar
verecektir. Dünya prömiyerini
Cannes'da yapan filmde
Charlotte Gainsbourg de rol alıyor.
Güzel
bir Noel gecesi arifesi, bir
yabancının beklenmedik
trajik ölümü, iki aile ve
olaylara dair üç farklı bakış
açısı; kara film türündeki İnsan
Sermayesi (Human Capital) aslında
kapitalizmin açgözlülüğü
ve insan hayatına biçilen değersizliğini
öne çıkarıyor. Bu yıl İtalyan
Oscarları sayılan
Donetalla'da en iyi film de
dahil yedi ödül kazanan ve
gişe hasılatı kıran filmde
İtalyan sinemasının iki önemli
kadın oyuncusu Valeria Golina
ve Valeria Bruni Tedeschi de
var. Stephen Amidon’un çok
satan aynı adlı kitabından
uyarlanan filmin ödüllü yönetmeni
Paolo Virzi, bir cinayet
gizeminden yola çıkarak ünlü
Como gölünün yakınlarındaki
bir grup insanın para takıntısını,
kültürel ve sınıfsal açmazları
şık ve rafine bir anlatımla
kotarmış.
Afrika
sinemasının en önemli
sinemacılarından Abderrahman
Sissako’nun bu yıl yarıştığı
Cannes'da Ekümenik Jüri Ödülü’nü
kazanan filmi Timbuktu, her
türlü baskıya rağmen insanın
varoluş güdüsünü öne çıkarıyor.
Can alıcı konusuna rağmen
şiddeti açıkça göstermeden
ve hatta yasakların nasıl da
absürde tekabül ettiğini gündelik
detaylarla ve arada şiirsel
dokunuşlarla gösteren film,
muhtelif kadın portreleriyle
de gayet cesur. Ülkesi
Mali’nin kuzeyinde şeriat
yasalarından dolayı futbol,
müzik gibi gündelik
keyiflerin dahi yasaklanmasıyla
yaşanan sıkıntıları
incelikli ve mizahi bir bakışla
anlatan film, insana dair
umudunu koruyor. Yönetmen, şeriat
yasalarına göre taşlanan
bir kadının haberinden yola
çıkmış.
Cesaret
(Difret), Afrika'da yaşanan
bir başka insanlık
trajedisini konu alıyor.
Sundance ve Berlin'den seyirci
ödüllü film, Etiyopya'da
1996 yılında 'geleneklere
uygun şekilde' kaçırılarak
evlendirilmek istenen 14 yaşındaki
çocuk gelinin tecavüzcüsünü
öldürmesi üzerine başlayan
yargı sürecini anlatıyor.
Bir kadın avukatın davayı
üstlenerek 'nefsi müdafaa'
savunmasıyla ölüm cezasından
kurtardığı genç kızın yaşadıkları
ülkedeki benzer trajedilerden
sadece birisi. İlk filmiyle
Zeresenay Berhane Mehari,
memleketindeki gelenekler ve
medeni yasalar arasındaki uçurumu
da vurguluyor.
Beyaz
Gölge (White Shadow) Afrika'dan
inanması zor ama gerçek bir
'insan avını' anlatıyor.
Venedik ve Sundance'ten ödüllü
filmin yönetmeni Noaz Deshe,
Tanzaya'da 'büyücü
doktorlar' tarafından
organları kullanıldığı için
büyük paralar karşılığı
resmen 'avlanan' albinoların
trajedisini konu almış.
Suriye'deki
iç savaşta yaşanan dehşeti
en iyi anlatan belgesel olarak
nitelenen Gümüşlü Su,
Suriye’nin Otoportresi (Silvered
Water, Syria Self-Portrait)’nin
iki yönetmeni Wiam Simav ve
Ossama Mohammed'e göre aslında
film '1001 Suriyeli tarafından
çekildi'. Filme Suriyelilerin
cep telefonlarıyla çektikleri
görüntüleri de ekleyen
sinemacılar, kuşatma altındaki
Homs kentinden ürpertici
anları olanca gerçekçiliğiyle
aktardıkları kadar kişisel
deneyimlerini de yansıtmışlar.
Sibel
Kekilli'nin başrolde oynadığı
Ayrılık'la tanıdığımız
Avusturyalı yönetmen Feo
Aladağ, ikinci filmi İki
Dünya Arasında (Zwischen
Welten) ile Afganistan açmazına
bakıyor. Çatışma ortasındaki
bir Alman asker (Ronald
Zehrfeld) ve çevirmen Afgan
genci (Mohamad Mohsen) arasındaki
dostluğu anlatan filmi olay
mahallinde, Afganistan'da çekilmiş.
Birbirine yabancı iki kültürün
savaş âleminde buluşmasını
anlatan film, farklılıklarımızdan
ziyade insani açıdan
benzerliklerimizle
ilgileniyor, vicdan ve
emirlerin birbiriyle çatışmasının
altını çiziyor.
Cezayir
asıllı ünlü Fransız yönetmen
Rachid Bouchareb Düşmanın
Yolu (
La Voie
de l’Ennemi) ile
bu kez ABD-Meksika sınırında
geçen bir öykü anlatıyor.
Sınır kasabası şerifi
Harvey Keitel, hapisten yeni
çıkan ve Müslüman olup tövbe
etmiş olan Forest
Whitaker’a inanmadığı için
onu yeniden cezaevine göndermeye
uğraşıyor. Tatlı sert
mizacıyla ona yardımcı
olmaya çalışan şartlı
tahliye memuru Brenda
Blethyn'in çabası yeterli
olacak mı? Bouchareb, 1973
tarihli aynı adlı Fransız
orijinalinden serbestçe
uyarladığı filmde usta
oyunculara yer vermiş.
Bir
İnsanı Öldürmek (To Kill a
Man), ailesine sataşanlara
karşı çaresiz kalan ve
yasalarla dahi adalet sağlayamayan
halim selim bir babanın çaresizliği
üzerinden bir intikam öyküsü
anlatıyor. Bu ilk filmiyle
Sundance Film Festivali'nde Büyük
Jüri Ödülü'nü kazanan Şili
sinemasının genç yönetmenlerinden
Alejandro Fernandez
Almendras'dan çarpıcı bir
suç ve ceza öyküsü.
Son
dönem yükselişteki Yunan
sinemasından çarpıcı bir
örnek olan Stratos, kiralık
bir katilin cinayetleri üzerinden
ülkenin içinde debelendiği
ekonomik kriz dönemindeki
ruhsal ve ahlaki çöküşü
anlatıyor. Yannis Economides,
bu dördüncü filminde yine
etkileyici bir atmosfer yaratmış.
Başrolde ise Yunanistan'ın
tanınmış oyuncularından
Vangelis Mourikis var.
Çin'in
kuzeyindeki küçük bir
kasabada işlenen cinayetler,
polis takibi, çatışmalar ve
katilin peşinde yıllara
uzanan bir sır. Polisiye türünün
sağlam örneklerinden olan
Diao Yinan'ın yönettiği Çin
yapımı İnce Buz, Kara Kömür
(Black Coal, Thin Ice), bu
yıl Berlin'de hem büyük ödül
Altın Ayı'yı kazandı hem
de işinden atılan ama
sonradan olaylara dahil olan
polisi canlandıran başrol
oyuncusu Liao Fan En İyi
Erkek Oyuncu ödülüne layık
görüldü.
İlk
filmi “Marian” ile öne çıkan
Çek yönetmen Petr Vaclac,
yeni filmi Çıkış (The
Way Out)’da genç bir Roman
kadınının gündelik
hayattaki mücadelesini anlatıyor.
Azınlıklara karşı
toplumsal önyargılar ve
kendi çevresindeki geleneksel
bakış arasında sıkışan
genç kadın rolündeki
Klaudia Dudova, oyunculuğuyla
övgüler topladı.
Farklı
olana karşı önyargılar ve
engellemelere karşı direnme
çabası 25 yaşındaki Rus
sinemacı Ivan I.
Tverdovsky'in de derdi olarak Islah
Sınıfı (Correction Class)’ta
karşımıza çıkıyor.
Bedensel engelli genç bir kızın
evdeki eğitimden sonra
hevesle başladığı okulda
karşılaştığı sorunları
anlatan film, Karlovy Vary
Film Festivali'nin 'Batının
Doğusu' yarışmasında en
iyi film ödülünü aldı.
AZERBAYCAN,
KAZAKİSTAN, KIRGIZİSTAN
Azerbaycanlı
genç yönetmen Asif Rustamov,
ilk filmi Nehirden Aşağı
(Down the River) ile baba
ve oğul arasındaki ebedi
hesaplaşamama halini anlatıyor.
Babası Ali'nin koçluk yaptığı
kürek takımındaki bir
gencin ilk aşkı ve babasına
kendisini ispat etme çabaları
yönetmenin incelikli, sessiz
ve derin yaklaşımıyla
evrensel bir anlatıma dönüşüyor.
Son
yıllarda yükselişe geçen
Kazakistan sinemasından bir
örnek Mülk Sahipleri (The
Owners). Ellerinde sadece başlarını
sokacak bir evleri olan
yoksulların, onu da
kaybetmemek için giriştikleri
bürokratik mücadelenin anlatıldığı
filmin ilk gösterimi Cannes
Film Festivali'nde yapıldı.
Ödüllü Kazak yönetmen
Adilkhan Yerzhanov'un bu
üçüncü uzun metrajlı
filminde, annelerinden miras
kalan eve yerleşmek isterken
otoritenin her tür engeline
takılan kardeşlerin hikâyesini
anlatılıyor.
60'lı
yıllar, yağmurlu bir gece ve
telefon kulübesinin yanında
müşteri bekleyen bir taksi;
Kırgız yönetmen Ernest
Abdyjaparov, müthiş bir
siyah-beyaz estetiğiyle çektiği Taksi
ve Telefon (Taxi and Telephone)’da
dönemin Sovyetler Birliği
etkisindeki atmosferi yaratsa
da son kertede mizahi bir
yaklaşımla aşk, sadakat ve
dostluk gibi evrensel
temalarla ilgileniyor. Kimi
aldatan kocasından ya da
ailesinden kaçmış veya iş
seyahatine çıkmış yolcuların
60 rublelik taksi ücretini
paylaşmak için fazladan müşteri
beklediği gecenin ortak
noktası birbirleriyle sohbet
gayretleri ve sevdikleriyle
yaptıkları telefon görüşmeleri
olacaktır. Telefonun diğer
ucundaki hayatları da dahil
eden Kırgız filmi,
Tacikistanlı yazar Ato Hamad'ın
oyununda uyarlanmış.
KARA
FİLMLERİN PARLAK ÇİFTİ:
BACALL, BOGART
Hollywood'un
efsane çifti Lauren Bacall ve
Humprey Bogart'ın birlikte
rol aldıkları üç sinema
klasiği 21. Altın Koza Film
Festivali'nde. Yakınlarda
kaybettiğimiz ünlü Amerikalı
kadın oyuncu Baccal'ı dünya
vizyonuna çıkaran ilk filmi
Sahip Olmak ya da Olmamak (To
Have or Not to Have), kara
film türünün en başarılı
örneklerinden Büyük
Uyku (The Big Sleep) ve
ikilinin birlikte son filmi
olan Key Largo festival
seyircisiyle buluşuyor.
Lauren
Bacall sadece güzelliğiyle
değil, benzersiz zerafeti ve
en çok da müdanasız tavırlarıyla
1940'lı yılların kadın
imajını yeniden yarattı. İlk
sinema filmi olan Sahip Olmak
ya da Olmamak’ taki (1944)
ilk cümlesiyle ('Kibriti olan
var mı?') işi bitirdiği söylenebilir.
Boğuk çatallı sesi, şahane
endamı ve çenesini hafif eğerek
gözlerini karşısındakine
kilitlediği meşhur 'bakışı'yla
zaten dert anlatmak için lafa
bile fazla gerek duymamıştı.
Yine de Humprey Bogart'ın 2.
Dünya Savaşı döneminde
Fransız direnişçilerine
kerhen katılan bir Amerikalıyı
canlandırdığı filmde
Bogie'ye alaycı bir edayla söylediği
meşhur cümleler sinema
tarihine mal oldu: “Nasıl
ıslık çalacağını
biliyorsun değil mi? İki
dudağını bir araya getirip
üflüyorsun”.
O
dönem deneyimsiz bir oyuncu
olan Bacall, meşhur 'bakış'ının
ortaya çıkışını ise
“Heyecandan o kadar
titrerdim ki başımı sabit
tutmanın tek yolu çenemi göğsüme
doğru indirip bakışlarımı
Bogie’ye doğru kaldırmaktı”
sözleriyle anlatmıştı. Hiç
bozulmayan saçı, ince tasarım
ürünü kıyafetleri ve illa
ki bu bakışıyla Amerikan
usulü cazibe stilini yarattı.
“Kasablanka”yla sert erkek
imajına fedakâr ve hisli
adam özellikleri kazandırsa
da bir dünya starı olarak
Bogie'nin karşısına cazibe
tanımayan bir kadın karakter
koymak kuşkusuz yönetmen
Howard Hawks'ın parlak
fikriydi. Dönemin anlayışına
göre gayet cesur bir karar
veren Hawsk 'En az Bogie kadar
cüretkâr bir kadın yaratmak
istedim” demişti. Nitekim
esprili, zeki, şahane güzellikteki
bu kadın kimsenin karşısında
ezilmiyordu. Ernest
Heminway'in romanından
serbest uyarlanan bu filmde
ikilinin sinema perdesinden taşan
kimyası sansasyon yarattı.
Henüz 19 yaşında olan
Bacall ile 44 yaşındaki
Bogart gerçek hayatta da aşık
oldular, evlendiler, iki çocukları
oldu, politik çıkışlarda
birarada oldular, aydınları
'komünist' yaftasıyla
avlatan senatör McCarthy'ye
karşı direndiler ve
Bogie'nin kanserden ölümüne
dek ayrılmadılar.
Hawks
ikilinin beyazperdedeki bu eşsiz
uyumunu Büyük Uyku (The Big
Sleep) (1946) ile sürdürmeyi
başardı. Ünlü yazar
Raymond Chandler'ın kural tanımaz
ve hafif serkeş özel
dedektifi Philip Marlowe
karakterindeki Bogart, zengin
ve hasta müşterisinin şımarık
kızı rolündeki Bacall'ın
cazibesine dayanamayacaktı.
Şarkı söyleyen, kumar
oynayan ve gece klüplerinde
pervasızca salınan Bacal ile
onun çekiciliğine kapılmaktan
kendini alamayan 'ser erkek'
Bogart'ın arasındaki laf düelloları
hala sinema tarihinin en baştan
çıkarıcı sahneleri arasındadır.
Kararoman ve kara film türü,
eski polisiye anlayışını
artık sarsmıştı bir kere.
Savaş sonrası ABD'sinde
seyirci artık adaletin sağlandığı
'peri masallarına' değil gerçekçi
öykülere meylediyordu. Yozlaşmış
kapitalist düzende mafya,
polis ve politikacı sarmalına
takılan ama pes etmeyen özel
dedektifimizi anlatan “Büyük
Uyku” türünün en iyileri
arasına girdi.
İkilinin
birlikte son filmi olan Key
Largo (1948) da savaş sonrası
kuşağın ruh halini yine
kara film türünde
resmediyordu. Savaşın acılarından
sonra hayata ve sisteme inancını
kaybeden alaycı ve umursamaz
bir kuşağın yansımasıydı.
Ölen asker arkadaşının dul
karısı rolündeki Bacall'ı
korumaya çalışan gazi
karakterindeki Bogart, bir
otel odasına tıkılıyor,
mafyaya ve fırtınaya yakalanıyordu.
Üstad yönetmen John Huston'ın
kapalı mekânlarda yarattığı
gerilim atmosferiyle de
benzersiz bu film, ikilinin yüzleşme
sahneleriyle zirve yapıyor.
Lauren
Bacall'ın kariyeri kuşkusuz
devasa. Bogie'siz şahane bir
filmografisi, iki kez
prestijli Tony ödülünü
kazandığı tiyatro oyunları,
Oscar'a adaylığı, Yaşam
Boyu Onur Oscar'ı, sağlam
politik duruşu, son yıllarına
kadar köşesine çekilmeden
sinemayı etkin biçimde sürdürmesiyle
bir Hollywood efsanesi.
CHARLIE
CHAPLIN: HİCİV DAHİSİ 125
YAŞINDA
Güç
ve iktidar hırsının sakilliği
üzerine şahane bir kara
komedi olan Büyük Diktatör,
sinema dehası Charlie
Chaplin'in doğumunun 125. yılını
kutlamak için festivalde
yenilenmiş kopyasıyla gösterilecek.
Irkçılığa, güç ve savaşa
karşı duruşuyla tüm
zamanların klasikleri arasına
giren film, üstadın “Her döneme
uymasıyla maalesef bir insanlık
ayıbı ama umudum baki'' sözlerine
nazire güncelliğini
kaybetmiyor.
“Umutsuzluğa
düşmeyin! Üstümüze çöken
bela, vahşi bir iştahın ve
insanlığın gelişmesinden
korkanların duydukları acıların
bir sonucudur sadece. Diktatörler
yok olup gidecek, halktan
zorla aldıkları iktidar yine
halkın eline geçecektir. ”
Yoksul ama dürüst sıradan
insanın sembolü Şarlo
karakterinin yaratıcısı ve
sinema dehası Charlie
Chaplin'in Büyük Diktatör
(1940) filminin sonundaki bu
meşhur tiradı sinema
tarihinin en bilinen konuşmalarından.
Filmde diktatörün dünya biçimli
balonla oynadığı sahne güç
ve iktidar hırsının sakilliği
üzerine şahane bir kara
komedi olarak da hafızalarımızda.
Avrupa'daki
Nazi ve Hitler iktidarının yükselişini
eleştiren Chaplin, temelinde
her türlü güç ve iktidarın
ihtiraslı ellerde nasıl da yıkıcı
olabileceğinin uyarısını
yaptı. Kendisi de yıllar
sonra 'Her döneme uyması
maalesef bir insanlık
trajedisi ve ayıbı ama halk
olarak mücadele umudum baki'
diyecekti. Diktatöre olan
benzerliğini iktidarın baskı,
yağma ve talanına karşı
kullanan bir mahalle berberi
(Chaplin) ve aşık olduğu kızın
(Paulette Goddard) hayatta
kalma mücadelesini anlatan
film, ırkçılığa, güç ve
savaşa karşı duruşuyla tüm
zamanların klasikleri arasına
girdi. Chaplin bu filmle komik
ve iç ısıtan kıssadan
hisse öykülerini daha da
ileri taşıdı ve politik taşlamaya
'yüksek sesle' geçiş yaptı.
Üstadın ilk sesli filmi olan
“Büyük Diktatör”, yapıldığı
dönemde ABD'nin henüz
Almanya ile müttefik olması
nedeniyle yarattığı
sansasyonla da adeta filmin
derdiyle örtüşür
nitelikte. Demokrasi, insan
hakları ve özgürlük bayrağı
olan bu filme karşı
muhafazakâr çevreler onu komünist
sempatizanı olarak yaftaladılar
ve sonrasında Chaplin'in
memleketi İngiltere'den
ABD'ye dönüşünün
yasaklanacağı sorunlu ve
uzun sürecin de başlangıcı
oldu.
İNSANLIĞIN
TRAJİK HALLERİ: HER DAİM
SHAKESPEARE!
Kan,
kin, aşk ve intikam
hezeyanları veya hayatın
cilveleri ama ille de insan
ruhunun karmaşık
derinlikleri ve politik açmazlar!
Tüm zamanların oyun yazarı
ve şairi Shakespeare’in
450. doğum yılı vesilesiyle
sinema tarihindeki üç önemli
sinema uyarlaması festival
seyircisiyle buluşuyor.
En
ünlü trajedilerinden biri ve
belki de en tartışılan
karakterlerinden biri olan
Hamlet’in sayısız sinema
uyarlamaları arasında
Laurence Oliver'in yönettiği
ve başrolde oynadığı 1948
yapımı siyah-beyaz filmin
yeri ayrı. “Olmak ya da
olmamak, işte bütün mesele
bu!”; Hamlet'in ünlü
varoluş manifestosunu özetleyen
bu cümleleri Shakespeare'in
şiirsel dizelerine uygun
ritim ve manayla telaffuz eden
benzersiz yetenek Olivier'den
dinlemek ve izlemek bir ayrıcalık.
Hamlet'in felaketi kararsız
bir aydın olarak eyleme geçememesinden
kaynaklı. Olmak, annesiyle
evlenen ve babasını öldürdüğünden
şüphelendiği amcasından
intikam almak mıdır? O halde
'olmamak' da duruma müdahale
etmemektir. Kararsızlığı
nedeniyle ölümcül sona sürüklenen
Hamlet'in aksine bir başka üstat
yönetmen ve oyuncu Orson
Welles'in başyapıtı
Othello’ya (1952) adını
veren karakterimiz trajik sona
fazla düşünmeden verdiği
kararla sürüklenir.
Shakespeare'in her döneme
uyarlanabilen trajedilerinin gösterişli
ve yaratıcı örneği olarak
Romeo ve Juliet’in (1996)
Baz Luhrmann versiyonu var.
Kan davası olan iki ailenin
birbirlerine aşık olan çocuklarının
bu ünlü hikayesini günümüz
Los Angeles'ına taşıyan
filmde Leonardo di Caprio ve
Claire Danes performanslarıyla
şahane, filmin soundtrack'i
de benzersiz!
Geçtiğimiz
yıl kaybettiğimiz Tuncel
Kurtiz'in anısına, Türkiye'de
gösterilmesini çok arzu ettiği Korkunun
Karanlık Gölgesi (Dunkle
Schatten der Angst) (1992)
yıllar sonra Altın Koza
vesilesiyle seyirciyle buluşacak.
Kurtiz'in yanı sıra Nur Sürer,
Anette Uhlen, Aykut Kayacık
gibi oyuncuların da yer aldığı
film, Berlin'e gelerek
Almanya'ya iltica etmek
isteyen ama hiç konuşmadığı
için memleketi, dili veya
derdiyle ilgili ipucu vermeyen
bir kadın aracılığıyla Türkiye'nin
yakın tarihinden travmaları
ortaya çıkarıyor. Alman
otoritelerinin baskısına rağmen
olayın gizemini çözmeye
kararlı bir doktor, kadının
sessizliğinde saklı sırları
yani işkenceye uzanan politik
baskıların yarattığı dehşeti
anlayacaktır. Alman yönetmen
ve oyuncu Konstantin Schmidtz,
aslında yabancımız değil.
1991 yılında Oscarlı
“Umuda Yolculuk ”ta
oyunculuk yapmış ve aynı yıl
yine Tuncel Kurtiz ile çalıştığı
“Seni Seviyorum Almanya /
Ich liebe Deutschland”u yönetmişti.
ÇOLPAN
İLHAN ANISINA
Festivalde bu yıl kaybettiğimiz
usta oyuncu Çolpan İlhan anısına,
Ömer Lütfi Akad’ın 1959
yapımı Yalnızlar Rıhtımı isimli
filmi seyirciyle buluşacak.
ALTIN
KOZA ÖDÜLLÜ “GELİN” FİLMİ
VENEDİK FİLM FESTİVALİ’NDEN
SONRA ALTIN KOZA’DA
HÜLYA
KOÇYİĞİT “GELİN” FİLMİ
GALASI İLE ADANA’DA
Türk Sineması’nın büyük
ismi Ömer Lütfi Akad’ın
başyapıtlarından 1973 yapımı
Gelin’in yenilenmiş kopyası
ilk kez Altın Koza Film
Festivali’nde gösterilecek.
Filmin gösterimine yapımcı
Fuat Erman da katılacak.
Filmin
yenilenmiş kopyası ilk defa
bu yılki Venedik Film
Festivali’nde gösterilmişti.
TÜRK
SİNEMASI 2014
Festival, son bir yıl içinde
çekilen Türk filmlerini bir
kez daha izleyiciyle buluşturuyor.
Bu kapsamda, Reha Erdem’in Şarkı
Söyleyen Kadınlar, Murat
Nas’ın Ters Köşe, Ayşe
Ayben Altunç’ın Eylül’ün
Kadın Yüzleri, Gürhan
Özçiftçi’nin Ne
Gelen Var Ne Giden, Berfi
Dicle Öğüt’ün Karda
Açan Menekşeler, Reyan
Tuvi’nin Yeryüzü Aşkın
Yüzü Oluncaya Dek, Orhan
Çalışır, Cengiz Kültür
ve Dirk Meissner’in Zülfü
Livaneli - Doğu ve Batı Arasında
Bir Ses isimli filmleri gösterilecek.
ORHAN
KEMAL 100 YAŞINDAAdanalı ünlü
yazar ve senarist Orhan
Kemal’in doğumunun yüzüncü
yılı anısına oluşturulan
bölümde, Eroğan Tokatlı’nın 72.
Koğuş, Halit Refiğ’in Gurbet
Kuşları, Erden Kıral’ın Bereketli
Topraklar Üzerinde, Şahin
Gök’ün Eskici ve Oğulları, Tunç
Başaran’ın Murtaza ile
Mehmet Güleryüz’ün Sessizlerin
Sesi: Orhan Kemal isimli
belgeseli izleyici önüne çıkacak.
Gündem belirleyen belgeseller
Adana’da
13 belgeselle devr-i alem
15-21
Eylül’de gerçekleşecek
21. Adana Altın Koza Film
Festivali, belgesellerle dünyanın
gündemini izlemeye devam
ediyor. Uluslararası
festivallerde başarı kazanmış,
gezegenin nabzını tutan
belgeseller bu sene de
festivalde başköşede...
Festival programının bu yıl
daha da genişleyen Dünya
Belgeselleri: Gerçeğin Çölü başlıklı
bölümünde 13 belgesel yer
alıyor. İçinde yaşadığımız
gerçekliklere ayna tutan bu
filmler, seyirciyi
Abazya’dan Meksika’ya,
Suriye’den Finlandiya’ya,
Macaristan köylerinden İsviçre
dağlarına, Gazze’den
Tahran’a uzun bir yolculuğa
çıkarıyor. Seçkide öne çıkan
belgesellerden üçü ise Türkiye’ye
dair.
Almanya’da
yaşayan Cem Kaya’nın, dünya
prömiyeri bir kaç hafta
Locarno Film Festivali’nde
gerçekleşen “Motör” (Remake
Remix Rip-off) adlı filminin
Türkiye’deki ilk gösterimi
Adana’da yapılacak.
‘Kopya Kültürü ve Popüler
Türk Sineması’nı
incelemek üzere Yeşilçam’ın
en üretken yıllarını ele
alan bu hem eğlenceli hem de
araştırmacı belgesel, önümüzdeki
aylarda çok konuşulacak!
Bu
yıl Türkiye’den çıkan en
başarılı belgesellerden “Tepecik
Hayal Okulu” ise
2009’da genç yaşta
kaybettiğimiz Ahmet Uluçay’ın
hastalıkla son günlerine ve
gerçekleşememiş hayallerine
odaklanıyor. Güliz Sağlam’ın
etkileyici belgeseli geçtiğimiz
aylarda Documentarist’te
FIPRESCI Ödülü kazanmıştı.
Bu
yılki Gerçeğin Çölü bölümünün
bir başka odak noktasını
Suriye ve Filistin meselesi
oluşturuyor. Filistin sinemasının
köşe taşları arasında yer
alan Michel Khleifi’nin de
ilk filmi 1980 tarihli “Bereketli
Hafıza” adlı belgesel
özel bir gösterimle Türkiye’de
ilk kez seyirciyle buluşacak.
Gazze’de kuşatma altındaki
yaşamı kavuşamayan aileler
üzerinden ele alan “Gazze
Arıyor” yönetmeni Nahed
Awwad’ın katılımıyla
sunulacak.
Geçen
sene ülkesinden kaçarak Türkiye’ye
geçen Suriyeli yazar Yassin
Al Haj Saleh’in bu zorlu
yolculuğunu takip eden “Bizim
Korkunç Ülkemiz”, FID
Marseille’de En İyi
Belgesel ödülü kazanmıştı.
Film yönetmenin ve hayatının
16 yılını hapiste geçirmiş
olan ana karakterinin katılımıyla
gösterilecek. Filistin ve
Suriye’ye dair bu önemli
belgeseller, Filistinli ve
Suriyelilerin ortak kimliği
haline gelen ‘sürgünlük’
konusunun irdeleneceği bir
yuvarlak masa toplantısıyla destekleniyor. “Çağımızın
Yerinden Edilmiş Halkları:
Filistinliler ve
Suriyeliler” başlıklı
panel iki ülkeden yönetmen
ve aktivistlerin katılımıyla
gerçekleştirilecek.
Adana’da
seyirciyle buluşacak diğer
belgeseller arasında, arılarını
İsviçre dağlarında
gezdiren bir arıcının sımsıcak
öyküsünü anlatan “Arıcı”, Arjantin’den
Finlandiya’ya uzanan bir
‘tango’ hikâyesinin anlatıldığı “Yaz
Gecesi Tangosu”, Macaristan’da
cinsel hayatlarını açık yüreklilikle
anlatan sevimli yaşlıların
öyküsü “Aşk Irmağı”,
İran’dan bir grup kadın
belgeselcinin kamerayı
kendilerine çevirerek günümüz
İran’ına dair önemli
resimler yakaladığı “Meslek:
Belgeselci”, unutulmuşluğa
terk edilmiş yerli bir sanatçıyı
takip ederek Meksika
yerlilerinin doğayla uyumlu
yaşamına tanıklık eden
“Dağın Yankısı” sayılabilir.
Adana
Altın Koza Film Festivali,
bir kez daha seyircisini
belgesellerle devr-i alem
yapmaya davet ediyor!
ALTIN
KOZA 70 BİN ÖĞRENCİYİ
SİNEMA
SALONLARINA TAŞIYOR..
OKULLARDA
SİNEMADA – SİNEMA
OKULLARDA
Festivalin gelenekselleşen bölümlerinden
“Okullar Sinemada, Sinema
Okullarda” kapsamında ilköğretim
ve lise düzeyi öğrencileri,
sinema salonlarında kendileri
için özel seçilmiş
filmleri izleme fırsatı
bulacak.
Ayrıca;
Salonu olan okullarda ise
projeksiyon cihazı kurularak
sinema salonlarına gelemeyen
öğrencilere sinemanın büyüsü
yaşatılacak..
ENGELLİ
FİLM GÖSTERİMLERİ
“ENGELSİZ
FESTİVAL” ünvanı alan Altın
Koza, “ENGELSİZ SİNEMA”
bölümü ile bu yıl
yine engelli vatandaşlarımız
için özel program hazırladı.
Özel
teknik donanımlarla hazırlanmış
olan Engelsiz Sinema bölümünde;
biri animasyon olmak üzere 4
adet film engelli vatandaşlarla
buluşacak..
TÜRK
SİNEMASI 100.YIL SERGİSİ
Türk
Sineması’nın 100. Yıl
kutlamaları, 21. Altın Koza
Film Festivali’ne damga
vuracak. Festival kapsamında,
ülkemiz sinemasının
1914’den 2014’e kadar olan
yolculuğu ile Adana’nın Türk
Sineması’ndaki yerini
anlatan özel bir sergi,
sanatseverlerle buluşacak.
Sergi, 15 Eylül Pazartesi gününden
itibaren 75. Yıl Sanat
Galerisi’nde görülebilecek.
FESTİVAL
AÇILIŞ TÖRENİ
TÜRK SİNEMASI’NIN 100.
YILI KONSEPTİYLE HAZIRLANDI..
Festivalin
16 Eylül Salı gecesi yapılacak
Açılış Töreni, Türk
Sineması’nın 100. Yılı
kutlamaları çerçevesinde
pek çok sinema emekçisinin
katılacağı özel bir
konseptte hazırlandı.
Gecede
Türk Sineması’nın
unutulmazları özel hazırlanan
VTR ile sunulurken,
Gecede,
ayrıca Banu, Belkıs Özener,
Ersan Erdura, Funda, Güzin-Baha,
İskender Doğan, Neşe Karaböcek,
Selçuk Ural, Semiha Yankı,
Seyyal Taner, Tülay Özer
sahne alarak, Türk
filmlerinin unutulmaz şarkılarını
seslendirecek.
Yine,
Cahit Berkay, film müziklerinden
oluşan kısa bir konser
verecek.
Merkez
Park Amfi Tiyatro’da gerçekleşecek
tören, saat 20.30’da başlayacak.
SİNEMAMIZIN
100. YILINDA YILMAZ GÜNEY
Türk Sineması’nın 100. Yıl
kutlamaları kapsamında yapılacak
söyleşide, ülkemizin ve
Adana’nın önemli değerlerinden
Yılmaz Güney’in Türk
Sineması’ndaki yeri ve önemi
konuşulacak.
19
Eylül Cuma günü, saat
15.00’da başlayacak söyleşi,
Büyükşehir Belediyesi
Tiyatro Salonu’nda gerçekleştirilecek.
Yine
Büyükşehir Belediyesi
Tiyatro Salonu’nun
fuayesinde ise, Yılmaz Güney’in
fotoğraflarından ve film afişlerinden
oluşan bir sergi
sanatseverlerle buluşacak.
ORHAN
KEMAL 100 YAŞINDA SERGİSİ
VE BELGESEL GÖSTERİMİ
21.
Altın Koza Film Festivali, doğumunun
yüzüncü yılında, eserleri
Türk sinemasında pek çok
filme ilham vermiş ünlü
edebiyatçı ve senarist Orhan
Kemal’i anıyor.
Festivalin
gösterim bölümünde,
“Orhan Kemal 100 Yaşında”
başlığı altında, sanatçının
senaryosuna imza attığı ya
da kendi eserlerinden
uyarlanan filmler, seyirciyle
buluşacak. Bunun yanı
sıra, 17 Eylül Çarşamba günü,
saat 18.00’da, festival
konuklarının ve Orhan
Kemal’in oğlu Işık Öğütçü’nün
katılımıyla Abidin Dino
Sanat Parkı’nda, “Orhan
Kemal 100 Yaşında
Sergisi’nin açılışı yapılacak.
Sergide, sanatçının
senaryosunu yazdığı
filmlerin afişleri ve set
fotoğrafları yer alacak.
Aynı
gün saat 20.30’da, Büyükşehir
Belediyesi Tiyatro
Salonu’nda, Mehmet Güleryüz’ün
yönettiği “Sessizlerin
Sesi: Orhan Kemal” adlı
belgesel gösterilecek.
Türk
Sineması’nın yüzyıllık
öyküsünde sinema ve
edebiyat ilişkisi yazar Yekta
Kopan moderatörlüğünde,
Altın Koza ’da tartışılacak.
Oturumların
konuşmacılarından biri,
polisiye edebiyatımıza farklı
bir soluk getiren yazar Ahmet
Ümit olacak. Kendi eserleri
de sinemaya uyarlanan Ümit,
“Türk Sineması'nın
Polisiye Edebiyatla İlişkisi”
başlıklı konuşmasında geçmişten
günümüze sinemamızın
polisiye edebiyatla buluşmalarını
derinlemesine analiz edecek.
Oturumların
bir diğer katılımcısı
yazar ve senarist Osman Şahin
ise “Türk Sineması
Edebiyatımızdan Nasıl
Beslendi?” başlıklı
oturumda, sinemamızın
edebiyattan nasıl esinlendiğine
ilişkin düşüncelerini
dinleyicilerle paylaşacak.
“Yeni
Türk Sineması ile Yeni Türk
Edebiyatının İlişkisi”
konusunda konuşacak yazar
Hakan Günday, sinema-edebiyat
yakınlaşmasını günümüz
edebiyatı ve sineması özelinde
tartışacak.
Adanalı
gazeteci, yazar ve yapımcı
Nebil Özgentürk ise
“Adana'nın Türk Sinemasındaki
Yeri” başlıklı oturumda,
Çukurova’yı yazarları ve
eserlerinin sinemaya sağladığı
katkıya ilişkin görüşlerini
paylaşacak.
18
Eylül Perşembe günü
saat 11.00-16.00 arası, Büyükşehir
Belediyesi Tiyatro
Salonu’nda gerçekleşecek
etkinlikler kapsamında
yazarlar kitaplarını da
imzalayacaklar.
Özel
Gösterim: Kış Uykusu
2014
Cannes Film Festivali'nde Altın
Palmiye ödülü
kazanan Nuri Bilge Ceylan’ın
Kış Uykusu filmi, festival
kapsamında özel bir gösterimle
bir kez daha seyirciyle buluşacak.
17 Eylül Çarşamba günü
gerçekleşecek gösterimde
film ekibinden isimler de katılacak.
ADANA
FİLM PAZARI
Adana Büyükşehir Belediyesi
Altın Koza Film Festivali
kapsamında ilki geçen yıl açılan
Adana Pazarı projesi, Türkiye
sinemasının yeni ürünlerini
dünya piyasasına tanıtıyor.
Adana
Büyükşehir Belediyesi
21.Uluslararası Altın Koza
Film Festivali kapsamında, SE-YAP
işbirliğiyle ikincisi gerçekleştirilecek
Adana Pazarı / Bazaar Adana,
Türkiye’den her yapım aşamasındaki
projenin uluslararası satış
acentelerinin temsilcilerine
tanıtımını amaçlıyor.
Adana Pazarı, 15 – 21 Eylül
2014 tarihleri arasında yapılacak
festivale paralel olarak düzenlenecek
ve sadece davetli uluslararası
satış acentesi temsilcileri,
festival programcıları ve müzelerin
film küratörlerine açık
olacak.
Koordinatörlüğünü
sinema yazarı ve festival danışmanlarından
Alin Taşçıyan’ın yaptığı
pazarla ilgili bir açıklama
yapan Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü,
Adana Pazarı’nın uzun
metrajlı kurmaca filmlerle sınırlı
kalmayacağını; pazara
kısa film, belgesel, deneysel
ve canlandırma dallarında,
yapım ve yapım sonrası aşamalardaki
her projenin katılabileceğini
belirtti. Katılımcılar
projelerinin tamamını,
diledikleri uzunlukta bir bölümünü
ya da fragmanını sunmayı
tercih edebilecek.
ALTIN
KISA FİLM ATÖLYESİFestival
kapsamında bir de kısa film
atölyesi gerçekleştirilecek.
Koordinatörlüğünü
senarist ve yönetmen Işıl
Özgetürk’ün üstleneceği
atölye, Selçuk Üniversitesi’nin
desteği ile gerçekleştiriliyor.
Atölye
Katılımcıları ise şu
isimlerden oluşuyor:
Işıl
Özgentürk (Senarist/Yönetmen),
Film
Fonlama ve Kısa film – Doç.Dr.
Murat Soydan
Oyunculuk:
Ali Düşenkalkar / Oyuncu seçimi:
Arzu Gamze
Görüntü
Yönetimi: Gökhan Tiryaki
SEVGİ
KORTEJİ
Festivalin geleneksel bölümlerinde
Sevgi Korteji, 18 Eylül Perşembe
günü, saat 18.30’da yapılacak.
Etkinlik
kapsamında festival nedeniyle
Adana’da bulunan sanatçılar,
şehir merkezinde ki tur ise
halk ile buluşacak.
Her
yıl coşkuyla kutlanan Sevgi
Korteji bu yıl özel gösterilerle
hazırlanıyor.
FESTİVAL KONSERLERİ
Festival kapsamında Adana ve
çevre ilçelerde çeşitli
konserler düzenlenecek.
Konser
programı şöyle:
15 Eylül 2014 Pazartesi /
Volkan Konak Festival Özel
Konseri
Saat: 20.30
Sunucu: Ece Vahapoğlu
Yer: İstasyon Meydanı
17
Eylül 2014 Çarşamba / Soner
Sarıkabadayı
Yer: Kozan
18 Eylül 2014 Perşembe /
Saat: 20.30
Halk
Konseri ve Havai Fişek Gösterileri
Çukurova
Devlet Senfoni Orkestrası ve
Haluk Levent“Çukurova Türküleri
ve Film Müzikleri”
Şef: Emin Güven Yaşlıçam
Sunucu: Vatan Şaşmaz
Yer: Mimar Sinan Amfi Tiyatro
17
Eylül 2014 Perşembe / Kozan
İlçesi/ Konser: Soner Sarıkabadayı
17
Eylül 2014 Perşembe / Adana
Seyhan İlçesi/ Konser: Yusuf
Güney
18
Eylül 2014 Perşembe / Sarıçam
İlçesi/ Konser: Atilla Taş
19
Eylül 2014 Cuma / Çukurova
İlçesi / Konser: Mehmet
Erdem
21 Eylül 2014 Pazar / Ceyhan
İlçesi / Konser: Burcu Güneş